Pamuk, mısır, soya
ve kolzanın transgenik çeşitlerinde yaşanan ekonomik artıları izleyenler, hemen
hemen her bitki türü için biyoteknolojiye sarılıyor ve yeni çeşitlerin
geliştirilmesi için yatırımlara başlıyorlar. Nitekim papaya, muz patlıcan,
lahana, karnabahar, nohut, mısır, bamya, çeltik, sorgum, şekerkamışı, domates
gibi bitkilerde virüse, bakterilere, zararlılara, kurağa ve yabancı ot ilacına
dayanıklılık konularında birçok ülke transgenik çeşitlerle ilgili ıslah çalışmalarında
tescil aşamasına kadar gelmişlerdir. Buradan biyotek ürün ekiliş alanlarının
genişlemesi kısa zamanda durmayacağı anlaşılabilir. Transgenik yeni çeşitlerin
geliştirilmesinde ülkelerin yarış nedenlerine bir göz atarsak, öncelikle
çiftçisini yüksek tohumluk fiyatlarından korumak isteyen Brezilya ve Çin gibi
biyotek ürün ekiminde önde giden ülkelerin kamu ağırlıklı araştırma ve
geliştirme istekleri öne çıkar.
Söz konusu yarışta
“BUĞDAY”ın yer almaması beklenemezdi. Özellikle 2050 yıllarında yıllık bir
milyar tonluk tüketimi tahmin edilen bu ürünün (grafik!), tüketim gereksinimini
karşılamak için her yıl %2 daha fazla ürün kaldırılması zorunluluğu karşısında,
tarım stratejistlerinin adeta sarılacakları yöntemlerin başında biyoteknoloji
gelmektedir. Buğdayın 2011 yılı itibarı ile 667 milyon ton üretim, bir o kadar
tüketim, 127 milyon ton dış ticaret ve 185 milyon ton da stok mevcudu vardır.
Verimi artırma
konusunda yapılan çalışmalarda buğday, bir mısır, bir soya seviyesinde
performans gösterememiştir. Bu nedenle ekim alanlarında daralmalar yaşanmış ve
yaşanmaktadır. Buğday Üretici Birlikleri benzeri STK’larının da desteği ile
dünyanın değişik ülkelerinde verimi garantileyecek veya yükseltecek
iyileştimeler, biyoteknolojiden yararlanarak transgenik çeşit geliştirme
çalışmaları halen sürmektedir. Henüz transgenik bir çeşit tescil edilmemişse de
yabancı ot ilacına, hastalıklara, zararlılara dayanıklılıkla ilgili çalışmalar
değişik ülkelerde sürdürülmektedir. Çin’de virüse, Avustralya tuza ve kurağa dayanıklı
buğday çeşitleri geliştirme projelerinde sona yaklaşmak üzeredirler. Yine bu
ülkede proteini yükseltmeye ve azottan daha fazla yararlanmaya yönelik temel ve
uygulamalı çalışmalar sürdürülmektedir. Bu ülkede yabancı gen olarak mısır,
maya gibi tükettiğimiz ürünler devrededir. CIMMYT (Uluslar arası mısır ve buğday geliştirme
merkezi) arabidopsisten aldıkları genlerle kurağa, soğuğa ve tuzlu koşullara
dayanıklı çeşit geliştirme çalışmalarına devam etmektedir. Çölyak hastalığının
nedeni gliadini daneden uzaklaştırılmış, yüksek lisin içeren genotiplerin
geliştirilmesi ise daha çok ABD üniversitelerince üstlenilmiştir. İngiltere ise geliştirdiği “afit”e dayanıklı buğday çeşidinde, biri
naneden, diğeri toprak bakterisi ve üçüncüsü de sentetik biyoloji yöntemiyle
geliştirilen üç ayrı gen kullanmıştır. Tarla denemeleri aşamasındaki bu proje
AB’de de kaygı ile izlenmektedir.
Buğdayın önemi
nedeniyle yeni çeşitlerin geliştirilmesinde kamu – özel sektör işbirliğine
sıkça rastlanır. Geliştirlen çeşidin bir mısır kadar kar sağlamıyacağı
nedeniyle özel sektörün öncelikleri arasında bulunmayan buğdayın,
biyoteknolojiden fazla nasip alamamış olmasının bir nedeni de, kendine döllenen
bir bitki olmasıdır. Çünkü tohum yenileme her yıl olmayacağı için tohumcu firma
her yıl satış yapamayacaktır.
Bu çalışmalar
tümüyle buğdayın gen merkezi olmadığı ülkelerde sürdürülmektedir. Günün
koşullarına göre, o ülkelerde tescil işlemleri tamamlandığında GDO’lu buğday
pazara girecektir. Unun ana ham maddesi olarak buğday, çok sayıda işlenmiş gıda
maddesinde kullanılacağı ve iç – dış ticarete konu olacağı için, biyogüvenlik
açısından büyük sorunların yaşanacağı kaçınılmaz.
Asıl sorun gen
merkezi olan Türkiye ve komşularının olaya yaklaşımı. Bir Irak, bir Suriye
örneğin kurağa dayanıklı GDO’lu buğdaya hayır diyemiyebilir. Fakat kendine
döllenen bir bitki olmasına rağmen, Türkiye’de transgenik buğdaya izin vermek,
biyoçeşitlilik açısından doğru değildir.
Prof Dr. Nazimi
Açıkgöz
Sayın Açıkgöz, dünya insanlığının nüfus artışı nedeniyle açlık yaşayabileceğine gerçekten inanıyor musunuz? Büyük kartellerin tahıl depolarında bekleyen yiyecekler ile kaç dünya insanı karın doyurur bunu sizde biliyorsunuz eminim!
YanıtlaSilAçlığı, aç gözlü insanların daha fazla para kazanmak için kullandıkları bir silah olarak öne çıkarmalarını bilmeyen var mı? Yüksek fiyat verilmediği için silolarda bekleyip yokedilen tonlarca yiyecek açlığa çözüm değil mi? Biyoteknolojik ürünü ve buna dayalı yiyeceği labratuvar şartlarında üretip pazarlayanlar kimler? Yanıt; Büyük tüccarlar.
Sizin gibi bilim insanları bu tür biyoyiyecekleri lanse ettiğinize göre eminim sıradan insanın anlayamayacağı bir şeyler vardır! Buna da saygı duymak gerek...