Dünya Bankasınca da açıklandığı gibi, tarımsal ürün fiyatlarındaki artışın 44 milyon insanı aşırı yoksulluğa ittiği bir gerçek. Hatta 2008'de 30 ülkede gıda isyanlarının patlak verdiği hala hafızalardadır. Bu yılki ayaklanmalarda da asıl neden her ne kadar politik ağırlıklı ise de gıda fiyatlarındaki yükselmelerin olayın asıl tetikçisi olduğu yadsınamaz. BM Gıda ve Tarım Örgütü Mozambik, Uganda, Nijer ve Somali'nin, yanı sıra Asya'da Kırgızistan ve Tacikistan, Latin Amerika'da Haiti, Guatemala, Bolivya ve Honduras'ın artan gıda fiyatlarından dolayı istikrarsızlığa son derece açık olduğu uyarısında bulunuyor. Bazı ülkeler gıda stokluyor. Bazıları tarımsal ihracat yasakları getiriyor.
İklim değişikliğinin su, gıda, sağlık, üretim alanlarını ve çevreyi tehdit edeceği bir gerçek. Bu konuda herhangi bir tedbir alınmadığı takdirde, önümüzdeki 50 yılda, 5-8 derecelik bir artış endişesi hâkim. Sıcak dalgası, sel, fırtına, buzulların erimesi gibi değişimlerin, özellikle tarımsal üretim alanlarını büyük ölçüde daraltacaktır. Artan nüfus, daha fazla günlük kalori gereksinimi gibi beklentileri de bu kısıtlara ekleyecek olursak, insanlığın kendi geleceği için bu konuda en küçük fırsatı değerlendirmesi beklenmektedir.
·
· Tarımın sera gazların artması veya eksilmesinde katkısı yönlendirilebilir mi?
· İklim değişikliği ile oluşan koşullara uyabilen yeni çeşitleri geliştirilmesi olası mı?
· Daralacak üretim alanlarından artan nüfusu besleyecek fazla ürünü nasıl sağlayacağız? Önce şu gerçeği tekrarlamakta yarar var: Bir hektar 1950’lı yıllarda 2 kişiyi, 1999’lu yıllarda 4 kişiyi doyururken, 2025’li yıllarda da 5 kişiye gıda sağlamak zorundadır.
· Önce tarımın sera gazlarının artmasındaki rolüne bir göz atalım: Toplam sera gazı salınımının %25’inin tarımsal kaynakı olduğu tahmin edilmektedir. Bunun minimize edilmesinde değişik tarım sistemlerinin farklı katkıları sıralanabilir. En başta minimum toprak işleme tekniği olan “anıza ekim”le daha az toprak işleme ve dolayısıyla daha az yakıt ve insektisit kullanım fırsatı yakalanmıştır. Bütün bunlar topraktaki karbonun oksitlenerek CO2 olarak sera gazına dönüşmesini azaltan faktörlerdir. İşte biyotek bitkilerin tarımı ile, örneğin yabancı ot ilacına dayanıklı soyanın anıza ekimi ile dünyada son on yılda 83,179 milyon tonluk CO2 karşılık topraktaki organik karbon kurtarılmıştır. Anıza ekimin beraberinde gelen bir diğer olay da toprağın işlenmemesi nedeniyle oluşacak fosil yakıt tasarrufudur. Bilindiği gibi sera gazı kaynaklarından biri de fosil yakıtlardır. Bir araştırmaya göre son on yılda biyotek tarımın sağladığı 2500 tonluk yakıt tasarrufu ile 7000 tonluk CO2 ‘in atmosfere karışması önlenmiştir. Yine, biyotek çeşitlerin ekimi ile daha az insektisitin kullanımı ve dolayısıyle fosil yakıt tasarrufu yanında çevre kirlenmesinin de önüne geçilmiştir.
- Şu anda ABD’de tescil işlemleri devam eden kurağa dayanıklı mısır çeşit adayları kavramın teoride kalmadığını gösteriyor.
- Kurağın çok önem kazandığı Afrika, bu amaca yölnelik değişik araştırma modelleri ile adeta dünyaya örnek oluşturuyor. African Agriculture Technology Foundation (AATF)’un The Water Efficient Maize for Africa (WEMA) projesi ile çiftçiye ıslahçı hakkı ödemeden kurağa dayanıklı mısır çeşitleri geliştirmeğe başlamıştır.
- Diğer taraftan Mısır’lı araştırıcılar kurağa dayanıklı buğday genotiplerini tarla koşullarında denemeye başladılar bile.
- Yine Hindistan’ın “Rice Research Institute” (CRRI) kuruluşu sadece yağmurla sulanan koşullar için kurağa dayanıklı çeltik çeşitleri geliştirdi.
Bütün bu değerlendirmelere göre, artan nüfus, olumsuz değişen iklim, sınırları zorlayan enerji ve gen kaynakları karşısında insanoğlunun elinde var olan bilimsel seçeneklerden yararlanarak olası gıda krizleri atlatabileceği beklenebilir.
Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz